19 Eylül

NAFAKA YÜKÜMLÜSÜNÜN EKONOMİK DURUMUNUN DEĞİŞMESİNDE KENDİ KUSURU OLMASI

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/21148
K. 2014/6365
T. 28.4.2014

* NAFAKA YÜKÜMLÜSÜNÜN EKONOMİK DURUMUNUN DEĞİŞMESİNDE KENDİ KUSURU OLMASI ( Nafakanın Azaltılması Davası – Davacının İşten Ayrıldığı Şirkete Müzekkere Yazılarak Boşandığı Yıl Ne Kadar Maaş Aldığının ve Ne Zaman Hangi Gerekçeyle Ayrıldığının Sorulacağı/Davacının Şirketten Kendi İsteğiyle Ayrılması Halinde Kimse Kendi Kusurundan Faydalanamayacağından Davanın Reddedileceği )

* NAFAKANIN AZALTILMASI DAVASI ( Davalının Ekonomik Durumunun Değişmediği – Davacının İşten Ayrıldığı Şirkete Müzekkere Yazılarak Boşandığı Yıl Ne Kadar Maaş Aldığının ve Ne Zaman Hangi Gerekçeyle Ayrıldığının Sorulacağı/Davacının Şirketten Kendi İsteğiyle Ayrılması Halinde Kimse Kendi Kusurundan Faydalanamayacağından Davanın Reddedilmesi Gerektiği )

* İŞİNDEN İSTİFA EDEN NAFAKA YÜKÜMLÜSÜNÜN NAFAKASININ AZALTILMAMASI ( Nafakanın Azaltılması Davası/Davacının İşten Ayrıldığı – Kendi İsteğiyle Ayrılması Halinde Davanın Reddedileceği/Kimsenin Kendi Kusurundan Faydalanamayacağı )

* KİMSENİN KENDİ KUSURUNDAN FAYDALANAMAYACAĞI İLKESİ ( Nafakanın Azaltılması Davası - Davacının İşten Ayrıldığı Şirkete Müzekkere Yazılarak Boşandığı Yıl Ne Kadar Maaş Aldığının ve Ne Zaman Hangi Gerekçeyle Ayrıldığının Sorulacağı/Kendi İsteğiyle Ayrılması Halinde Davanın Reddedileceği )

4721/m. 176/4

ÖZET : Davada, yoksulluk nafakasının, nafaka yükümlüsü davacının gelirindeki azalma nedeniyle indirilmesi talep edilmiştir.

Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın azaltılmasına karar verilebilir.

Boşanma davasından sonra davacının ekonomik ve sosyal durumunda herhangi bir değişikliğin olmadığı, davacının ise boşanma davası sırasında çalıştığı şirketten ayrıldığı, davalıdan boşandıktan 18 gün sonra yeniden evlendiği anlaşılmaktadır. Davacının boşanma davası sırasında çalıştığı şirkete müzekkere yazılarak, boşanma davasının derdest olduğu yıl davacının aylık ne kadar maaş aldığı, şirketten ne zaman, hangi gerekçeyle ayrıldığı hususlarının sorulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, davacının şirketten kendi isteğiyle ayrıldığının tespiti halinde ise hiç kimsenin kendi kusurundan faydalanamayacağı ilkesinden hareketle davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davada; aylık 3.000,00 TL olarak ödemekte olduğu yoksulluk nafakasının, nafaka yükümlüsü davacının gelirindeki azalma nedeniyle aylık 200,00 TL’ye indirilmesi talep edilmiştir.

Davalı taraf; tarafların anlaşmalı boşandıklarını, nafaka miktarının tarafların özgür iradeleriyle belirlendiğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; mevcut gelir durumuna göre davacıdan aylık 3.000,00 TL nafaka ödemesinin beklenemeyeceği, şartların değişmesi halinde nafakanın azaltılabileceği gerekçesiyle nafakanın aylık 500,00 TL’ye indirilmesi cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.

Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Dava; yoksulluk nafakasının indirilmesi istemine ilişkindir.

Türk Medeni Kanunu’nun 176/4. maddesi gereğince; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın azaltılmasına karar verilebilir. Bu bağlamda iradın azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir.

Buna göre bu tür davalarda sağlıklı bir yargılama yapılabilmesi için öncelikle; tarafların boşanma davası sırasındaki mali durumlarıyla nafakanın azaltılması davasının açıldığı sıradaki mali durumların tam olarak saptanıp karşılaştırılması, ardından nafakanın indirilmesini gerekli ve haklı kılacak bir değişimin olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir.

Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların 2000 yılında evlenip; 2009 yılında anlaşmalı boşandıkları; çocuklarının olmadığı, boşanma protokolü ile davacının davalıya aylık 3.000,00 TL yoksulluk nafakasını ödemeyi kabul ettiği, 1968 doğumlu davalı F.in …’de akademisyen olduğu, bu işten aylık 2.000,00 TL gelir elde ettiği, tek başına yaşadığı, aylık 1.000,00 TL kira ödediği, boşanma davasından sonra ekonomik ve sosyal durumunda herhangi bir değişikliğin olmadığı, davacı M.’nin ise … Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalıştığı, aylık kazancının 1.312,50 TL olduğu, boşanma davası sırasında çalıştığı şirketten ayrıldığı, davalıdan boşandıktan 18 gün sonra yeniden evlendiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca mahkemece öncelikle; davacının boşanma davası sırasında çalıştığı şirkete müzekkere yazılarak, boşanma davasının derdest olduğu 2009 yılında davacının aylık ne kadar maaş aldığı, şirketten ne zaman, hangi gerekçeyle ayrıldığı hususlarının sorulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, davacının şirketten kendi isteğiyle ayrıldığının tespiti halinde ise hiç kimsenin kendi kusurundan faydalanamayacağı ilkesinden hareketle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

29 Ağustos

Yoksulluk nafakasının kaldırılması veya indirilmesi,

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2011/13965

K. 2011/19415

T. 1.12.2011

• YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI YA DA İNDİRİLMESİ TALEBİ ( Davacının Yeniden Evlendiği ve Eşinin Çalışmadığı ve Bir Çocuğu Daha Olduğu Başkaca Gelir ve Mal Varlığı Bulunmadığı Ayrıca Müşterek Çocuğa Baktığı – Uygun Bir Miktara İndirilmesine Karar Verilmesi Gerektiği)

• NAFAKANIN İNDİRİLMESİ İSTEMİ ( Davacının Yeniden Evlendiği ve Eşinin Çalışmadığı ve Bir Çocuğu Daha Olduğu Başkaca Gelir ve Mal Varlığı Bulunmadığı Ayrıca Müşterek Çocuğa Baktığı – Davacının Gelir ve Giderlerine Göre Davalıya Ödediği Nafakanın Hakkaniyet Sınırlarını Aşması Sebebiyle Uygun Bir Miktara İndirileceği)

• NAFAKA DAVASINDA SOSYO EKONOMİK DURUM ( Yoksulluk Nafakasının İndirilmesi – Davacının Yeniden Evlendiği ve Eşinin Çalışmadığı ve Bir Çocuğu Daha Olduğu Başkaca Gelir ve Mal Varlığı Bulunmadığı Ayrıca Müşterek Çocuğa Baktığı – Uygun Bir Miktara İndirilmesine Karar Verilmesi Gerektiği)

4721/m.175

ÖZET : Davacı, yoksulluk nafakasının kaldırılması ya da indirilmesini talep ve dava etmiştir. Tarafların sosyo-ekonomik durumlarının araştırılması sonucu; davacının yeniden evlendiği, eşinin çalışmadığı, bir çocuğu daha olduğu, İğdır’dan İstanbul’a tayinle yer değiştirdiği, 1.600,00 ücretle çalıştığı, başkaca gelir ve mal varlığı bulunmadığı, ayrıca müşterek çocuğa baktığı anlaşılmaktadır. Davacının nafakanın bağlandığı tarihe göre giderleri artmış olup, ekonomik ve sosyal durumu değişmiştir. Davacının gelir ve giderlerine göre davalıya ödediği nafakanın hakkaniyet sınırlarını aşması sebebiyle uygun bir miktara indirilmesine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili; tarafların 2005 yılında evlendiklerini, Gaziosmanpaşa 2 Aile Mahkemesi’nin 2007/447 Esas sayılı dava dosyasıyla boşandıklarını, müşterek bir çocuklarının bulunduğunu, velayetin müvekkilinde olduğunu, davalı sigortasız çalıştığı gibi, müvekkilinin masrafları arttığından, anlaşmaya dair protokolde olmadığı halde davalının duruşmada talebi üzerine hakkaniyete aykırı şekilde verilen 500.00 TL yoksulluk nafakasının kaldırılması ya da 100,00 TL’ye indirilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, 12 yıl çok zor şartlar altında bir evlilik yaşadığını, kendisine 60 milyar ödemediği takdirde nafakasının 800.00 TL ye yükseltilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

T.M.K.nun 176. maddesine göre; yoksulluğun ortadan kalkması halinde mahkemece nafaka kaldırılabileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir.

Taraflar boşanmak için anlaşma protokolü yapmış, protokole göre, davacının davalıya 50.000,00 TL tazminatı peşin vermesi, bunun dışında tarafların birbirinden nafaka ve tazminat talebinde bulunmaması, müşterek çocuğun velayetinin davacı babaya verilmesi kararlaştırılmış, ancak davalı duruşmada aylık 500,00 TL yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş, davalı kabul etmiş ise de beyanı okunmadan satır arası imzalatılarak kabul beyanı hükme geçirilmek suretiyle yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir.

Tarafların sosyo-ekonomik durumlarının araştırılması sonucu; davacının yeniden evlendiği, eşinin çalışmadığı, bir çocuğu daha olduğu, Iğdır’dan İstanbul’a tayinle yer değiştirdiği, 1.600,00 ücretle çalıştığı, başkaca gelir ve mal varlığı bulunmadığı, ayrıca müşterek çocuğa baktığı anlaşılmaktadır. Davalının ise, boşanırken 50.000,00 TL tazminat ve ayda 500,00 TL yoksulluk nafakası aldığı, kirada yaşarken ailesinin yanına taşındığı anlaşılmıştır.

Anlatılan bu duruma göre davacının nafakanın bağlandığı tarihe göre giderleri artmış olup, ekonomik ve sosyal durumu değişmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davacının gelir ve giderlerine göre davalıya ödediği nafakanın hakkaniyet sınırlarını aşması sebebiyle uygun bir miktara indirilmesine karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek, halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

T.C.

YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

E:2006/189
K:2006/1831
T:07.03.2006
4721 s. Yasa m. 2,4,176,331

Davacı O. ile davalı P. aralarındaki nafaka davasına dair İstanbul 2. Aile Hakimliği’nden verilen 28.04.2005 günlü ve 2003/195 E., 2005/337 K. sayılı hükmün onanması hakkında dairece verilen 06.10.2005 günlü ve 2005/10619 E., 2005/9601 K. sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, anlaşmalı boşanma ile kabul edilen 750 DM yoksulluk nafakasının, davalının öğretmen olarak çalışmaya başlaması ve davacının da gelirinin azalması nedeniyle kaldırılması istenilmiş; mahkemece davanın reddine karar verilmiş, işbu kararın temyizi üzerine dairemizce 06.10.2005 gün ve 10619-0601 sayıyla onama kararı verilmiştir. Daire kararına karşı davacı taraf karar düzeltme isteminde bulunmuş olup, isteğin süresi içerisinde bulunduğu anlaşıldıktan sonra dosadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Tarafların 15.12.1992 tarihinde kesinleşen ilamla anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma protokolünde 750 DM nafaka ödemesi ve evlenme halinde nafakanın sona ereceği hususlarının kararlaştırıldığı, davalının 17.06.1974 tarihinde öğretmen olarak göreve başlayıp evlendikten bir süre sonra da görevine devam ettiği, 20.10.1989 tarihinde istifa ettiği, boşanmadan yaklaşık iki yıl sonra 11.03.1994 tarihinde yeniden atandığı ve halen öğretmen olarak görev yapmakta bulunduğu, davalının ise 2001 yılında SSK’dan emekli olduğu, işbu davanın ise 17.09.2003 yılında açıldığı anlaşılmaktadır.
TMK. mad. 176/lV hükmüne göre: “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” Aynı şekilde 331. madde uyarınca; “durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”
Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.
Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.
Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme ( protokol )ile elde ettiği “statü”ye beslediği güven, davalı ( borçlunun )sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği ( kötüleşmediği )veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arz edebilir.
Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek icin, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sozleşmeye bağlılık ilkeleri ıle bagdasmaz. Çünku kendi kusuru ( basiretsizliği vb. )ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK’nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.
Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa ( örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge altüst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa )güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi ( MK. mad. 2 )gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir.
Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının ( davalının )yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır ya da borclunun ( davacının )mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine ( veya kararlaştırılmasına )esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.
Somut olayda boşanma sürecinde davalının öğretmen olduğu ve gerekirse yeniden göreve baslayabileceği öngorulerek nafakanın kabul edildiği degerlendirıldiğinde, boşanmadan iki yıl sonra işe başlanmış olması ileri sürülerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasının istenmesi sözleşmeye bağlılık ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmamakta ise de, boşanma sonrasında davacının emekli olduğu, gelirinin azaldığı iddia edilerek nafakanın kaldırılması ( “çoğun içinde az da vardır ilkesine göre” nafakanın azaltılması )istendiğine göre gerçekten davacının ekonomik durummunun nafaka başlangıcından sonra istem tarihi itibariyle bozulup bozulmadığı ya da ciddi oranda ödeme güçlüğü ve geçim sıkıntısı doğuracak şekilde azalıp azalmadığı araştırılıp sonucu değerlendirilmeden ve de davalının düzenli, güvenceli görevi nedeniyle gelir sahibi olması gözetilmeden eksik incelemeye dayalı olarak istemin tümüyle reddine karar verilmiş olması TMK’nun 4. maddesinde vurgulanan “hakkaniyet” ilkesine uygun bulunmamıştır. Bu nedenle dairemizin 06.10. 2005 gün ve 10619 E-9601 sayılı kararı ortadan kaldırılarak hükmün bozulması gerekmiştir.
Mahkemece yapılacak iş; davacının, nafaka tesisi ile işbu dava tarihindeki sosyal ve ekonomik durumu tarafların tüm delilleriyle birlikte, zabıta marifetiyle araştırılıp, gerekirse resmi birimlerden kayıt ve belgeler de getirtilerek incelenip sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Tarih : 26.09.2007
Esas No : 2007/3-641
Karar No : 2007/623

4721 – TÜRK MEDENİ KANUNU 176

ÖZET : YOKSULLUK NAFAKASI, YOKSULLUĞUN ORTADAN KALKMASI VE TALEP BULUNMASI HALİNDE MAHKEME KARARI İLE KALDIRILIR. YEME, SIĞINMA, SAĞLIK, ULAŞIM, EĞİTİM GİBİ ZORUNLU VE GEREKLİ GİDERLERİ KARŞILAYAMAYACAK DÜZEYDE OLANLARIN YOKSUL OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR. DOSYA KAPSAMINDAN DAVALI KADININ EV HANIMI OLDUĞU, ADINA KAYITLI EVİ 150. – YTL BEDELLE KİRAYA VERDİĞİ, AİLESİNİN YANINDA KALDIĞI VE BAŞKACA BİR GELİRİ OLMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR. ALINAN KİRA İLE NAFAKA MİKTARI TOPLAMI KADINI YOKSULLUKTAN KURTARACAK DÜZEYDE DEĞİLDİR. BU DURUM KARŞISINDA YOKSULUK NAFAKASININ KALDIRILMASI TALEBİNİN REDDİ GEREKİRKEN YAZILI ŞEKİLDE KARAR VERİLMESİ İSABETSİZDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 2. Aile Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 16.02.2006 gün ve 2005/655 E, 20061129 K. sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 29.05.2006 gün ve 2006/5390 E., 2006/6652 K. sayılı ilamı ile;

( … Davacı; davalı ( kadın ) ın evinden 150.- YTL kira gelirinin bulunduğunu, ayrıca çalıştığını, böylece yoksulluğunun ortadan kalktığını iddia ederek, mevcut 150.-YTL olan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına talep ve dava etmiş, mahkemece; davalının evini kiraya vererek ekonomik durumunda düzelme olduğu ve böylece yoksulluğu kalktığı gerekçesiyle, davanın kabulüyle yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

TMK’nun 176/3. maddesine göre “irat biçimde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka … alacaklı tarafın … yoksulluğunun kalkması … halinde mahkeme kararıyla kaldırılır”.

Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, sığınma, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul olduğunu kabul etmek gerekir.

Yine hemen belirtmek gerekir ki, Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir ( HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E. 1998/688 K.; 26.12.2001 gün, 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün, 2002/2-397-339 sayılı kararları ).

Dosyada bulunan delillerden, davalının ev hanımı olup, herhangi bir işte çalışmadığı, ailesinin yanında kaldığı, sadece 150.-YTL evinden kira geliri bulunduğu, davalının ise astsubay olduğu, 900.- YTL aylık maaşının bulunduğu anlaşılmıştır.

Somut olayda; ev her insanın yaşaması için gerekli en zaruri ihtiyaçlarından birisidir. Davalının da adına kayıtlı tek bir evi vardır. Davalı bu evde kalmayıp, gelirinden yararlanıp ve ihtiyaçlarını daha uygun bir şekilde karşılamak için 150.- YTL’ye kiraya verdiği, kendisinin de ailesinin yanında kaldığı, herhangi bir yerde de çalışmadığı, kira gelirinden başka geliri bulunmadığı, davalının aldığı aylık 150..YTL kira geliri ile aldığı nafaka miktarı toplamının onu, yoksulluktan kurtaracak miktarda bulunmadığının kabulü gerekir.

Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun kalkmadığı gözetilerek, davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.