3 Nisan

 EŞLER ARASINDAKİ MAL REJİMLERİ VE ÖZELLİKLE YASAL MAL REJİMİ OLAN EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ

Mal Rejimi Kavramı, Türleri, Seçimi

 

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ile dört çeşit mal rejimi öngörülmüştür:

-Edinilmiş mallara katılma (TMK m. 218-241),

-Mal ayrılığı (TMK m. 242-243),

-Paylaşmalı mal ayrılığı (TMK m. 244-255)

-Mal ortaklığı rejimi (TMK m. 256-281).

Eşler eğer kendileri bu dört rejimden birini mal rejimi sözleşmesi ile seçmezlerse, yasal mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma rejimini”(TMK m. 218-241) seçmiş sayılır.

 

Mal rejiminin seçilmesi, değiştirilmesi ve kaldırılması

Mal rejiminin seçilmesi, değiştirilmesi ve kaldırılması  “mal rejimi sözleşmesi” ile yapılır. Bu tür sözleşmeler  noterde “düzenleme”  veya tarafların hazırlayıp noterin “onaylaması” şeklinde yapılabilir.

Taraflar isterlerse evlenme başvurusu sırasında evlendirme memurluğuna da hangi mal rejimini seçtiklerini bildirebilirler. Yasada sayılanlar dışında özel bir mal rejimi veya başka ülke hukuklarında geçerli başkaca bir mal rejimini seçemezler.Seçtikeri ve seçmiy sayıldıkları mal rejimleri üzerinde yasal sınırlar dışında herhangi bir değişiklik yapamazlar. Mal rejimi sözleşmesi yapabilmek için , ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir. Ayırt etme gücüne sahip olan küçük ve kısıtlıların yapacakları mal rejimi sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yasal temsilcilerinin de rızası gerekir. Ayırt etme gücüne sahip ancak kısıtlı olan tarafın yapacağı mal rejimi sözleşmesinde yasal temsilcinin rızası yanında ayrıca vesayet makamının da izni gerekir (TMK m. 462/9).

Eşler arasındaki mal rejimlerine ilişkin kurallar 4721 Sayılı Türk  Medeni Kanununun 202 ve devam maddelerinde düzenlenmiştir. Öncelikle ifade etmek gerekirse, eşler boşandığında veya eşlerden birisi vefat ettiğinde kendiliğinden bir tasfiye işlemi yapılıp mal varlığının yasal rejim hükümleri doğrultusunda paylaşılması söz konusu değildir.

Boşanma veya ölüm ile eşler arasında “mevcut mal rejimi’’ sona erdiğinde, mal rejiminin de tasfiye edilmesi, mal varlığının paylaşılması zorunlu değildir. Tasfiye için eşlerden veya boşanma gerçekleşmiş ise taraflardan birisinin,  vefat halinde ise mirasçılarının, mal rejimi ile ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir davasının bulunması şarttır.

Yine açılmış bir davanın bulunması halinde de; davalının birleşen bir davası veya karşı davası mevcut değilse, onun mal rejimine yönelik ileri süreceği alacak, takas gibi talepler bir sonuç doğurmaz.(1) Yargıtay kararlarına göre ,takas talebinin mahkemece değerlendirilmesi için harcı yatırılarak açılmış bir davanın veya karşı davanın bulunması gerekir.

Katkı payı alacağı , değer artış payı, artık değere katılma alacağı gibi  mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar  kural olarak bir paylaşım davası değil; kişisel hakka dayalı, para alacağına yönelik, nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi olan bir nevi alacak davalardır.

Dava yeni Hukuk Usulü Muhakemeleri  Kanunu anlamında belirsiz alacak davasıdır. Ancak yinede bu tür davalar açılırken hak kaybına uğramamak için dava dilekçesinde gösterilen değerin harca esas olarak gösterildiğinin belirtilmesi ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması doğru bir hareket tarzı  olacaktır.

TMK 225’ nci madde gereği ,yasal olarak bu davaların açılabilmesi için eşler arasındaki mevcut mal rejiminin sona ermesi gerekir. Ancak boşanma, evlenmenin iptali veya mahkeme tarafından mal ayrılığına geçilmesine  yönelik davalardan birinin açılması durumunda; bu davaların açıldığı tarihte, talebin mahkemece kabülü ve kararın kesinleşmesi halinde  eşler arasındaki “mevcut mal rejimi’’ de sona erer. bu sebeple bu davalar devam ederken açılacak  mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir davanın esastan incelenip hüküm kurulabilmesi için; açılan bu davanını kabulü ve kararın kesinleşmesi zorunludur.

Taraflar arasında devam eden bir boşanma, evlenmenin iptali veya mal rejiminin değişmesine yönelik ,olağanüstü mal rejimine geçilmesi davası varsa ve henüz yargılama süreci devam etmekte  ise; bu aşamada açılmış bulunan mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar, devam eden boşanma ve diğer davaların sonucunu bekleyecektir. Boşanma, evlenmenin iptali veya olağanüstü mal rejimine geçiş davaları mahkeme tarafından kabul edilir ve bu kararlar kesinleşirse; mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar da esastan incelenip hüküm kurulabilecektir. Ancak açılan bu davalar, örneğin boşanma davası mahkemece reddedilir ve bu karar kesinleşirse , mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava da esastan incelenmeden usulden ret edilecektir.

Ancak kişisel mal kapsamına giren ziynet eşyası gibi malların aynen iadesi veya bedellerinin tahsiline yönelik açılan davalarda , mal rejiminin sona ermesine ilişkin bir bekletici mesele yapılması durumu sözkonusu değildir. Eşya iadesi veya bedelinin tahsiline yönelik davalar mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalardan sayılmamaktadır.bu sebeple bu tür davalar mal rejimi sona ermeden önce de her zaman açılabilir. (2)

Eşya iadesine yönelik bu tür davalar, boşanmanın eki niteliğinde de değildir. Evlilik devam ederken dahi eşyaların aynen geri verilmesine ilişkin istihkak davaları her zaman açılabileceğinden zamanaşımına da tabi değildirler (8. HD 17.12.2009 tarih, 2009/2348 E., 2009/6173 K.; 2. HD 28.06.2006 tarih, 2006/843-8767 E.K.).

Dava konusu eşyaların aynen mevcut olmadığının belirlenmesi halinde ise, eşyaların toplam bedeline karar verilmesi gerekeceğinden bu halde, somut olayda zamanaşımı söz konusu olur(3)

Uygulamada anlaşmalı boşanma olarak bilinen davalarda,mahkeme tarafından anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için tarafların boşanma, boşanmanın mali sonuçları, çocukların velayeti ve  kişisel ilişki konularında anlaşmaları gerekli ve yeterlidir.Hatta mahkeme tarafların çocuklar ile ilgili kişisel ilişki düzenlemesin uygunl bulmayıp kendisi dahi düzenleyerek anlaşmayı boşanmaya karar verebilir.

Ancak  anlaşmalı boşanma için,tarafların eşyalar veya mal rejiminin tasfiyesine yönelik diğer konularda da anlaşmaları  zorunlu değildir. Bu nedenle anlaşmalı boşanma davasında mahkemeye sonulan protokolde, eşyalar veya mal rejiminin tasfiyesine yönelik konulara ilişkin bir düzenleme yoksa veya bu konuya yönelik tarafların hakkı saklı tutulmuş ise tarafların daha sonra bu talepleriyle ilgili olarak dava açması mümkündür.

Ancak  boşanma protokolünde veya anlaşmalı boşanma dava dosyasındaki duruşma tutanağında; “Tarafların birbirlerinde eşya iadesi, mal rejimi kapsamında da başkaca her hangi bir alacaklarının bulunmadığı ” yazılmış ise daha sonra bu yönde bir dava açılması dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması  niteliğinde bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Boşanma davasının yargılaması devam ederken yapılan bu beyan için “doğmamış bir haktan feragattan” söz etmekte mümkün değildir.Bu sebeple böyle bir beyan geçerli ve tarafları bağlayıcıdır.Zira mal rejimi boşanma davası açılmakla sona ermiştir. Bu durumda  açılan davanın reddi gerekecektir.Ancak taraflardan birisi  bu protokolün imzalanması aşamasında karşı tarafça hataya düşürüldüğünü veya bu protokoldeki bu maddeyi karşı tarafın baskısı sonucu imzaladığını ispatlamak koşulu ile bu taleplerini daha sonra ileri sürebilmelidir. (4)

Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın eki niteliğindeki taleplerden olmayıp ayrıca dava konusu edilebilir. Ancak kesinleşen boşanma davasında; Örneğin protokolde veya mahkemedeki bir celsede, mahkeme içi ikrar niteliğindeki “boşanma nedeni ile herhangi bir nafaka, tazminat, eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum” beyanı varsa, davada kesin delil teşkil eder. Böyle bir ikrara rağmen kişinin aksi bir hareket ile dava açması dürüstlük kuralına aykırılık ve hakkın kötüye kullanılmasını teşkil eder.

 

Mal Rejiminin Başlaması ve Sona Ermesi Mal Rejiminin Başladığı Tarih

Katkı payı alacağı davası, değer artış payı davası, artık değere katılma alacağı davası gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar tarafların tabi olduğu  mal rejimi kurallarına göre çözümlenecektir.Bunun için davada kuralları uygulanacak mal rejiminin taraflar arasında hangi tarihte başlayıp hangi tarihte sona erdiğinin tespiti önemlidir.

Tasfiye davasında taraflarca seçilmiş bir mal rejimi varsa o mal rejimine ilişkin kurallar, belirlenmiş bir mal rejimi yoksa kanun uyarınca zorunlu olarak tabi oldukları mal rejimi kuralları uygulanacaktır.

743 sayılı Medeni Kanunun yürürlükte olduğu, 01.01.2012 tarihinden önceki  dönemde edinilen bir malvarlığına yönelik bir talep sözkonusu ise ve  taraflarca o dönem başka bir mal rejimi kabul edilmemiş ise; önceki yasada yasal mal rejimi “mal ayrılığı” olduğundan bu rejim hükümleri uygulanacaktır. Talep yeni 4721 sayılıyeni  Türk  Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra elde edinilen bir mala yönelik ve taraflarca başka bir mal rejimi seçilmemiş ise, bu durumda artık yasal mal rejimi  “edinilmiş mallara katılma” rejimi olacağından  dava buna göre sonuçlandırılacaktır.

Taraflar ayrıca bir sözleşme yapmamışsa, 4721 Sayılı Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 01. 01. 2002 tarihinden önce evlenen eşler, evlendikleri tarihten itibaren 743 sayılı önceki Medeni Kanundaki yasal mal rejimi olarak kabul edilen “mal ayrılığı” rejimine tabi olacaklardır. 4721 Sayılı yeni Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 01. 02. 2002 tarihinden sonra ise, kanunun yasal mal rejimi olarak öngördüğü “edinilmiş mallara katılma rejimi” hükümleri uygulanacaktır.

Eşlerin, daha sonraki bir tarihte kanunda gösterilen başka bir rejimi seçmeleri durumunda da; aralarındaki mevcut mal rejimi mal rejimi sözleşmesinin yapıldığı tarihte  sona erecek ve seçtikleri yeni rejim başlayacaktır.

 

Mal Rejiminin Sona Erme Zamanı

 

Mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir davanın açılabilmesi veya davanın sonuçlandırılması  için; taraflar arasındaki mevcut mal rejiminin boşanma, evliliğini iptali, taraflardan birinin vefatı yada tarafların yasadaki diğer mal rejimlerinden birine geçiş için sözleşme yapmaları ile sona ermesi gerekir. Görüldüğü üzere mal rejiminin sona ermesi  her zaman evlilik birliğinin sona ermesine bağlı değildir. Bazen evlilik birliği sona ermeden de eşler arasındaki mevcut mal rejimi sona erebileceği gibi, evlilik birliği devam ettiği halde yeni bir mal rejime geçiş sebebiyle mevcut mal rejimi sona erebilmektedir.

 

Eşler arasındaki mevcut mal rejiminin hangi hallerde sona ereceği Türk Medeni Kanunun 225’nci  maddesinde sayılmıştır. Buna göre;

-Eşlerden birinin ölümü halinde ölüm tarihinde,

-Eşlerin mal rejimi sözleşmesi ile aralarındaki mevcut mal rejimi dışında, kanunda gösterilen diğer rejimlerden birini seçmeleri halinde yeni mal rejiminin seçildiği tarihte,

-Boşanma veya evlenmenin iptali davalarında , davanın açıldığı tarihte,

-Tarafların birinin “mal ayrılığına” geçilmesine karar verilmesi istemi ile mahkemeye başvurusu halinde (TMK 206 vd. ) davanın açıldığı tarihte sona erecektir.

 

Mal Rejimi ile ilgili dava türleri

 

-Olağanüstü mal rejimine geçiş davası (TMK m. 206 vd),

-Değer artış payı alacağı davası (TMK m. 227),

-Artık değere katılma alacağı davası (TMK m. 231-236),

-Katkı payı alacağı davası ( 743 sayılı eski MK’ya gore)

Mal rejimi ile ilgili bu davalardan “olağanüstü mal rejimine geçiş” davası bir alacak davası değildir. Bu davada amaç ve talep eşler arasındaki mevcut mal rejiminin değiştirmesidir. Diğer üç dava ise; kişisel hakka dayalı bir alacağın tahsilini amaçlayan davalardır.

 

a)Olağanüstü mal rejimine (mal ayrılığı) geçiş davası ve mal rejiminin değişimi sonucunu doğuran diğer durumlar

 

Eşler diledikleri zaman yapacakları yeni bir sözleşme ile yasal sınırlar içinde, aralarındaki mevcut mal rejimini yasadaki diğer mal rejimlerinden birisi ile değiştirme hakkına sahiptirler. Ancak bazı durumlarda aralarındaki mevcut mal rejiminin eşler birlikte hareket etmeden de değişmesi, değiştirilmesi gerekebilir.

Mevcut mal rejiminin hakim kararı ile “mal ayrılığı” rejimine dönüşmesi durumu kanunumuzda “olağanüstü mal rejimi” olarak düzenlenmiştir. (TMK 206)

TMK 206’ncı madde de yazılı haklı sebeplerin varlığı halinde eşlerden birinin başvurusu üzerine yine hakim kararı ile mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verilebilir.

-Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklık payının haczedilmiş olması,

-İstemde bulunanın veya ortaklığın menfaatinin tehlikeye düşmesi,

-Diğer eşin ortak mal üzerindeki haklı bir istek için rıza vermemesi,

-Diğer eşin ortaklık malları ,borçları ve alacakları konusunda bilgi vermemesi,

-Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması,

sebepleri ile taraflardan birisi TMK 206 gereği mal ayrılığına geçiş davası açabilecektir. TMK 206 da sayılan bu sebepler sınırlı olmayıp, bu maddede yazılalanlardan birinin varlığı halinde, davacı açısından haklı bir sebep olduğu kabul edilmektedir.

TMK 206 ya göre açılan davada eşler arasında evlilik birliği devam ettiği halde bu davanın kabulü ve kararın kesinleşmesi halinde mal rejiminin tasfiyesine yönelik diğer davaların açılıp, esasının incelenmesi mümkün olabilecektir.

Mal ayrılığına geçiş istemli bu davalarda görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yargılama harcı ve vekalet ücreti maktudur. Yetkili mahkeme ise eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesidir.(TMK.  207).

Eşlerden birinin iflası halinde mal ortaklığı rejimi iflas kararı ile birlikte kendiliğinden mal ayrılığı rejimine dönüşür (TMK m. 209).

Yine mal ortaklığını kabul eden eşlerden birine karşı icra takibinde bulunan alacaklı, haczin uygulanmasında zarara uğrarsa borçlu eşin yerleşim yeri mahkemesinde, her iki eşe yönelteceği bir dava ile hâkimden “mal ayrılığına” geçilmesine karar verilmesini isteyebilecektir (TMK m. 210).

 

b) Katkı Payı Alacağı Davası

 

Bu davaların konusunu ağırlık olarak, 743 sayılı önceki Medeni Kanunun yürürlükte olduğu dönemde  01.01.2002 tarihinden önceki dönem de edinildiği halde, eşlerden biri adına tapuda kayıtlı taşınmaz mallar , araçlar ve değerli diğer eşyalar oluşturur.

Mülkiyet maliki olarak görünen eş aleyhine açılan bu davada davacı; davalının mülkiyetinde olan malın edinilmesinde, iyileştirilmesinde veya korunmasında kendisinin de katkısı bulunduğunu ileri sürerek bir hak talep eder. Katkı iddiasına dayalı olarak açılan bu davada ,talep “kişisel hak” niteliğindeki bir para  alacağı olmaktadır. Katkıda bulunulduğu iddiası ile bu davada ayni bir hak talebinde bulunulamaz. Örneğin davacı, davalı adına kayıtlı olan taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu ileri sürüp taşınmazın yarısın tapuda kendi adına tescilini talep edemez.

Katkı iddiasının dayanağı; dava konusu malın edinilmesi, tamiri, iyileştirilmesi, korunması ve benzer amaçlar için harcanan para, emek, malzeme olabilir. Davacının bu işler için o dönemde belli bir gelirini, maaşını, ücretini, serbest meslek kazancını davalıya vermesi, banka borcunu, kooperatif üyelik aidatı taksitlerini ödemesi, ziynet eşyalarını vermesi vb. Katkı iddiasının dayanağını,743 sayılı önceki Medeni Kanun ve Borçlar Kanunun ilgili hükümleri ile Yargıtay emsal kararları da bu davanın hukuki dayanağını oluşturmaktadır.

Her iki davanın dayanağı da davalının mülkiyetinde bulunan bir malın edinilmesi, iyileştirilmesi veya korunmasında diğer eşin karşılığını almadan yaptığı katkı iddiası oluştursa da bu dava ile  TMK 227 de bahsi geçen “değer artış payı davası” tamamen farklı davalardır.Bu davada davacı eş ; yaptığı katkının nasıl ve ne şekilde olduğunı, miktarını, tanık dahil her tür delille kanıtlayacaktır.Mahkemece yargılama aşamasında, mal rejiminin başladığı tarihten, dava konusu  malın edinildiği tarihe kadar tarafların gelirleri de dikkate alınmak suretiyle tüm deliler toplandıktan sonra gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle davacı eşin katkısı belirlenecektir. Dava konusu taşınmazın edinildiği tarihteki değerine göre davacının yaptığı katkının oranı  %  olarak rakamsal bazda , dava konusu malın dava tarihindeki’ değeri ile oranlanarak katkı payı alacağı belirlenecektir. Ancak bu hesaplama da katkı payı oranı belirlenirken , 743 sayılı önceki Medeni Kanunun “kocanın, karısının ve çocukların infak ve iaşesi ile sorumlu olduğuna” ilişkin 152. madde hükmü dikkate alınarak kadının katkı oranının hakkaniyete uygun tespit edilmesi gerekecektir.

Katkı payı alacağı davasında görevli mahkeme aile mahkemesi,yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Bu yetki kesin yetki niteliğinde olmadığından mahkeme tarafından resen dikkate alınamaz. Ancak davalının süresinde ve usulüne uygun yetki itirazı mevcut ise mahkeme tarafından incelenip değerlendirilir.

Dava belli bir alacak talebi içerdiğinden nispi bir harç ve vekalet ücretine tabidir. Dava  HMK. ya göre belirsiz alacak davası olarak açılabilecektir.

Bu davada  Türk Medeni Kanununun 178. maddesinde düzenlenen zamanaşımına ilişkin bir yıllık süre kuralı uygulanmaz.Katkı payı alacağı davasında dava açma süresi, 10 yıllık genel zamanaşımı süresi olarak kabul edilmektedir. (5)

 

c) Değer Artış Payı Davası

 

4721 sayılı Türk  Medeni Kanunun 227. maddesi gereği açılan bir davadır. Bu davada , davacı ; davalının mülkiyetinde bulunan bir malın edinilmesi, iyileştirmesi veya korunmasında  hiç yada uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunduğunu ileri sürerek , tasfiye sırasında dikkate alınmak üzere para alacağı talebinde bulunmaktadır. Bu davada da öncelikle davacının katkısının kanıtlanması ve katkı oranının tespiti gerekir. Katkı payı alacağı davasında da benzer yöntem kullanıldığı için uygulamada her iki dava zaman zaman birbiri ile karıştırılmaktadır. Ancak Katkı payı alacağı” davası ile “değer artış payı davası” arasındaki önemli farklar bulunmaktadır : Şöyle ki:

-“Katkı payı alacağı” davasında mala katkıda bulunulduğu ileri sürülen tarih 01. 01. 2002 tarihinden önce olduğu halde “değer artış payı alacağı” davasına konu malın edinildiği, katkı yapıldığı ileri sürülen tarih 01. 01. 2002 tarihinden sonradır.

-“Katkı payı alacağı” davasında; katkı payı alacağı miktar olarak belirlenirken; katkı oranı ile malın dava tarihindeki sürüm değeri çarpılır. “Değer artış payı alacağı” davasında ise katkı oranı ile malın tasfiye tarihindeki (karara en yakın tarih) sürüm değeri çarpılmak  sureti ile değer artış payı alacağı miktar olarak belirlenecektir. Bu sebeple değer artış payı alacağı davasında karara yakın tarihte malın değeri tekrar belirlenir.Değer artış payı davasında; katkıda bulunulan malda bir değer kaybı sözkonusu ise katkının başlangıçtaki değeri esas alınacaktır. Katkıda bulunulan mal, daha önce elden çıkartıldı ise; davacının alacağı hakim tarafından hakkaniyete uygun olarak belirlenecektir (TMK m. 227). Örneğin sıfır olarak alınan bir aracın zamanla değer kaybetmesi veya aracın satılması bu duruma örnektir.

 

d)Artık Değere Katılma Alacağı Davası

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun edinilmiş mallara katılma rejimi düzenleyen 218-241 arası maddeler ile bu maddelerden özellikle  231-236. maddeleri gereği açılan davalardır. Bu davalar, mal rejimi sözleşmesi ile edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş veya mal rejimi sözleşmesi yapmadıkları için TMK 202 gereği  bu rejimi seçmiş kabul edilen eşlerin veya onların yasal mirasçılarının mal rejimi sona erdiğinde birbirlerinden talep edebilecekleri kişisel hakka dayalı para alacağına yönelik bir davalardır.

Bu davayı “katkı payı” alacağı davası ve “değer artış payı “alacağı davasından ayıran en önemli özellik; taraflardan birinin diğerine ait bir mala yada malvarlığına katkıda bulunduğunu kanıtlama yükü altında bulunmamasıdır. Yasa koyucu bu mal rejiminde eşlere sahip oldukları bazı mallarla (TMK m. 219) ilgili karşılıklı olarak kişisel hakka dayalı para alacağını ileri sürme hakkı tanımıştır. Bunun için somut bir katkının kanıtlanması gerekmemektedir.

Mal rejimi sona erdiğinde; eşlerden her biri veya mirasçıları diğer eş veya onun mirasçılarından davalıya ait “artık değer”in kural olarak yarısını “artık değere katılma alacağı” olarak isteyebilirler. TMK 231’ncı maddeye gore; her eşin “edinilmiş mallarının” toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktarın artık değer olduğu ifade edilmiştir. Maddenin devamında ise, değer eksilmesinin göz önüne alınmayacağı ifade edilerek , yapılan hesaplama sonucu edinilmiş mallar ile ilgili artık bir değerin ortaya çıkmaması halinde, yani değerde eksilme halinde bu nazara alınmayacaktır.

TMK 219 ise “artık değerin” hesabına esas alınacağı , edinilmiş malları sıralamıştır. Buna göre:

-Kişinin çalışmasının karşılığı olan edimler,

-Kişisel malların geliri,

-Edinilmiş malların yerine geçen değerler,

-Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemelerin (örneğin emekli ikramiyesi gibi) TMK 228 gereği belirlenen kısmı,

-Çalışma gücünün kaybı nedeni ile ödenen tazminatların TMK 228 gereği belirlenen kısmı,

Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları mal rejiminini sona erme tarihindeki durumlarına göre ayrılacaktır.

Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminatların tamamı edinilmiş mal değildir.Burada yapılan toptan ödeme veya tazminat yerine, ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.

Örneğin ; eşlerden birinin aldığı emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır. Bu edinilmiş malla ( emekli ikramiyesi ile ) araç alınmış ise, mahkemece; eşe sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte, bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin hesaplanması ve bunun kişisel mal olarak kabulü, aracın ise edinilmiş mallardan kabul edilmesi, tasfiye hesabının bu esaslar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Ancak TMK 174. kapsamında boşanma sebebiyle eşlerden birisi tarafından alınan maddi ve manevi tazminatlar edinilmiş mal değildir.

Bir mal edinilmiş mal ise bu mala yönelik ödenecek cezalarda ortaktır.Örneğin bir anaç edinilmiş mal ise, araca ait cezalar öncelikle ayrılır.

Yine boşanma davasından 3 gün once çekilen baka kredisinin katılma alacağını azaltmaya yönelik bir eylem olup olmadığı, yönünden TMK.229 anlamında değerlendirme yapılmalıdır.

 

Eklenecek değerler

 

TMK 229. madde gereği:

-Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,

-Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler, edinilmiş mallara değer olarak eklenir.

Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.

 

İspat yükü

TMK 222/3 gereği, aksi ispat edilene kadar bir eşin bütün malları edinilmiş mal kabul edilir.

 

Kişisel mallar ile edinilmiş mallar arasında denkleştirme

 

TMK 230.madde gereği, bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş  mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir.

Her borç, ilişkin bulunduğu mal kesimini yükümlülük altına sokar. Hangi kesime ait olduğu anlaşılamayan borç, edinilmiş mallara ilişkin sayılır.

Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine veya mal daha önce elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.

 

Artık değer hesabı:

-Mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olan davalıya ait edinilmiş mallar bulunacak,

-Şayet mevcut ve ileri sürülüp kanıtlandı ise “eklenecek değerler” (TMK m. 229) bulunup bunların değerleri edinilmiş mallara eklenecek,

-Yine  şayet mevcut ve ileri sürülmüş ve kanıtlanmış ise “denkleştirme” işlemi TMK m. 230  yapılarak edinilmiş mal hesabına dahil edilecek,

-Sonuçta davalı eşe ait bulunan edinilmiş malların toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkartıldıktan sonra kalan miktar “artık değer” olarak bulunacaktır. Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait ‘’artık değer‘’in yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.

Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını hakkaniyete uygun olarak azaltabilecek veya kaldırabilecektir ( TMK m. 236 / 2 )

Uygulama açısından göz önünde bulundurulması gereken başlıca önemli hususlar şunlardır:

- 01. 01. 2002 tarihinden önce edinilen bir mala katkıda bulunulduğu iddiası ile açılan “katkı payı alacağı” davası ile 01. 01. 2002 tarihinden sonra edinilen bir mala katkıda bulunulduğu iddiası ile açılan “değer artış payı alacağı” davaları ve bu davalardaki hesaplama yöntemi birbirinden farklıdır.

- Artık değere katılma alacağına yönelik her davada “eklenecek değerler” (TMK m. 229) ve “denkleştirme” (TMK m. 230), mahkeme  tarafından kendiliğinden dikkate alınıp uygulanamaz. Bu konuda tarafların bu yönde bir taleplerinin bulunması ve bununda kanıtlanması durumunda nazara alınacak ve  bilirkişi incelemesinde bu hususların değerlendirilebilmesi mümkün olabilecektir.

- Usulüne uygun açılmış karşı dava veya birleşen dava yoksa davalının; alacak ve buna bağlı “takas” talebi dikkate alınamaz.

- “Artık değere katılma alacağı” hesabında mevcut olan “edinilmiş malların” “tasfiye” tarihindeki , yani karar tarihine en yakın tarihteki sürüm (piyasa) değerleri esas alınır. Edinilmiş mallara hesapta “eklenecek değerler” (TMK m. 229) varsa, malın devredildiği tarihteki değeri esas alınacaktır (TMK m. 235).

Eşler mal rejimi sözleşmesi ile; değer artış payı veya artık değere katılma ile ilgili yasaya aykırı olmamak üzere başka bir esas da kararlaştırabilirler (TMK  237). Ancak eşleri ortak olmayan çocuklarının saklı miras paylarını zedeleyecek şekilde anlaşma yapılamaz.

“Değer artış payı davası” ve “artık değere katılma alacağı” davası da nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabidir. Talepte bulunulması halinde  karar tarihine en yakın tarih te belirlenen ,  “tasfiye tarihin”den itibaren faize hükmedilebilir.

 

Değer artış payı davası ile artık değere katılma alacağı davasında da görevli ve yetkili mahkeme

 

Değer artış payı davası ile artık değere katılma alacağı davasında da görevli mahkeme aile mahkemesidir.

Yetkili mahkeme ise TMK 214 ‘de gösterilmiştir. Buna göre;

-Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi,

-Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda bu davalarda yetkili olan mahkeme,

-Diğer durumlarda ise davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

 

Aile konutu ve ev eşyası

 

“Aile konutu ve ev eşyası” başlıklı TMK’nın 240. Maddesi, edinilmiş mallara katılma rejiminin “ölümle” sona ermesi durumunda ve sağ kalan eşin “artık değere katılma alacağının” belirlenmesi halinde uygulanacak bir maddedir. Mal rejiminin boşanma veya ölüm dışındaki başka bir nedenle sona ermesi durumunda bu madde hükmünün uygulanması mümkün değildir.

Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır.

Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.

Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı da tanınabilir.

Sağ kalan eş, miras bırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek veya sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır.

 

Katılma alacağının ve değer artış payının ayın veya para olarak ödenmesi, ertelenmesi

 

“Katılma alacağının ve değer artış ödenmesi” başlıklı  TMK.’nın 239. Maddesine göre, katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir. Ayni ödemede malların sürüm(güncel) değeri esas alınır; bir mesleğin icrasına ayrılmış birimler ile işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir.

Katılma alacağının ve değer artış payının derhal ödenmesi kendisi için ciddi güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir.

Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür; durum ve koşullar gerektiriyorsa ayrıca borçludan güvence istenebilir.

 

Edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi

 

Eşlerin veya mirasçılarının birbirlerine karşı açacakları artık değere katılma alacağı ve değer artış payı davasında dava açma süresi yasada gösterilmemiştir.01.01.2002 Tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, olayda uygulanması gereken hükümler, TMK. m. 5 yollaması ile TBK. m. 146 ( Eski BK m. 125) uyarınca belirlenecektir. Anılan hükümde; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir”(6098 Sayılı TBK. m. 146; Eski BK. m. 125) düzenlemesi yer almaktadır. Şu halde, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m.146 (eBK m. 125)  uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır (DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 391;ŞIPKA, s. 846; KILIÇOĞLU, s. 1294).

Her ne kadar Yargıtay 8. Hukuk dairesi ve bir kısım yazarların, katılma alacağının TMK m. 178 uyarınca bir (1) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, bu sürenin de boşanma davasının kesinleştiği tarihte başlayacağı yönünde farklı görüşleri mevcut ise de ( 6) , YHGK bu konudaki son noktayı koymuş ve “katılma alacağına yönelik bu tür davaların on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğunu ” kabul etmiştir. (7)

Ancak 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı konusu net değildir.Bir kısım yazarlar burada zamanaşımı süresi mal rejiminin sona erdiği tarihte mal başlamalıdır görüşündedir. Bilindiği üzere boşanma davası açılmakla mal rejimi sona ermektedir. Ancak kötü bir örnekleme ile davanın 10 yıl veya daha uzun sürmesi gibi bir ihtimalde, yargılama sırasında henüz boşanma gerçekleşmedi mantığı ile  mal rejimimin tasfiyesi için ayrı dava açılmadığı taktirde bu hak zamanaşımına uğramış olacaktır.

Öte yandan bunu boşanma davasının kesinleşmesine bağlamak ta sakıncalıdır. Yine yukarıdaki örnekteki gibi davanının 10 yıl sürmesi durumunda, kararın kesinleşmesi üzerine bir 10 yıl daha eklenecektir ki o zaman 20 yıl gibi uzun bir süreçten bahsetmek sözkonusu olacaktır ki buda çok mantıklı olamayacaktır.

TMK.m.225 de belirtildiği üzere, mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer. Yine TMK.m.241’de ise , üçüncü kişilere karşı açılacak olan davalardaki 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı, mal rejiminin sona erdiği tarih olarak belirlenmiştir. Bu nedenle katılma alacaklarına ilişkin davalarda zamanaşımı başlangıcının boşanma davasının kesinleştiği tarih değil, “mal rejiminin sona erdiği tarih” olan, boşanma davasının açıldığı tarih olması doğru bir yaklaşım olacaktır.

 

Karşılıksız kazandırmalar sebebiyle üçüncü kişilere karşı dava

 

TMK 241 madde de , tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebileceği hükmü düzenlenmeştir.

Dava hakkı, TMK.m.241 gereği alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.Bir yıllık sürenin başlangıcı da boşanmaya dair kararın kesinleştiği tarih olarak kabul edilmektedir.

 

Eşler yabancı ülke mahkemesinde boşanmışlarsa dava açma süresi

 

Eşler yabancı ülke mahkemesinde boşanmışlar ve karar Türkiye’de tanınmış veya tenfiz edilmiş ise artık değere katılma alacağı yönünden dava açma süresi ne zaman başlayacaktır.Konuya ilişkin Yargıtay 8.Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararında “zamanaşımı süresinin yabancı mahkemenin boşanmaya dair kararının o ülkede kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağını” belirtmiştir. (8)

Bu karar dairenin “katılma alacağı davalarının bir (1) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, bu süreninde boşanma davasının kesinleştiği tarihte başlayacağı” yönünde ki önceki kararları ile uyumlu görünmektedir.Ancak Yargıtay hukuk genel kurulu bu konuda “katılma alacağına yönelik bu tür davaların on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğunu ” kabul ettiğinden, artık yabancı mahkeme kararlarında da 10 yıllık bir zamanaşımı süresi olduğunu söylemek mümkündür.

Peki burada 10 yıllık süre ne zaman başlayacaktır ? Burada 10 yıllık zamanaşımı süresi yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi ile ilgili kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlamalıdır.Zira 5718 sayılı MÖHUK’un 59. Maddesine göre ,yabancı mahkeme kararlarının kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kendi hukukuna göre kesinleştiği tarihten itibaren başlayacaktır.Keza Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 58/1 . maddesi de yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihi boşanma tarihi olarak kabul etmiştir.Görüldüğü üzere tanıma kararı açıklayıcı nitelikte bir işlemdir.Aksinin kabulü halinde, tanıma davası sırasında taraflardan birinin ölümü halinde davanın konusu kalması ve red kararı verilmesi gibi bir etki yapması gerekirdi ki uygulama böyle değildir.Mirasçılar dahi bu durumda davaya devam edebilmektedir.(10)

Görüldüğü üzere 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun m. 59 hükmüne göre “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder” kuralına dayanarak edinilmiş mallara katılma rejiminin tanıma ya da tenfizine karar verilen yabancı mahkeme kararının dava tarihinden değil yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona ereceği savunulmuştur. Ancak Yargıtay 8. H.D. yabancı boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejiminin sona erdiğine ilişkin muhtelif  görüşlerinin olduğunuda söylemek durumundayız. (Y. 8. H.D. 19.10.2009, 2342-4941 ve Y.8 H.D. 20.10.2009, 3620-5010)

 

Mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ kalan eşin miras hakkı

 

Türk Medeni Kanunun 225’inci madde gereği mal rejimi eşlerden birinin ölümü halinde de sona ermektedir.Sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesine ilişkin bir talep ve davasının olması halinde ; sağ kalan eşin miras hakkı yanında ayrıca edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan değer artış payı alacağı veya artık değere katılma alacağının da bulunması sebebiyle,sağ kalan eşin mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı terekenin borcu olduğundan öncelikle bu borcun ödenmesi gerekecektir.Daha sonra kalan tereke miktarı üzerinden sağ kalan eşin miras payı belirlenecektir. (11)

Sağ kalan eşin katılma alacağı tereke borcu olarak kaydedilir. Buna karşılık ölen kişinin diğer eşin malvarlığındaki katılma alacağıda terekenin aktifine eklenmelidir.Mal rejimi tasfiyesi mirasın tasfiyesinden önce gelir.

 

Dava dilekçesinde dikkat edilmesi gereken hususlar

 

Dava dilekçesinde katılım alacağı, katkı payı alacağı istenen malların alım tarihleri ve özellikle 01.01.2012 öncesi ve sonrası olarak belirtilmesi uygun olacaktır.Yine alacağa konu mal, araç, banka hesapları ayrı ayrı bildirilmelidir.Tespiti zor durumlarda en azından Hangi tapu sicil müdürlüğü, hangi  banka olduğununu bildirilmesi uygun olacaktır.Yine Alacak miktarı belirlenirken toplam alacak yerine, her bir mal için ne kadar alacak talep edildiğinin ayrı ayrı bildirilmesini usul ve yasaya uygun olduğu görüşü hakimdir.

 

İhtiyati tedbir

 

Yargılama aşamasında dava konusu malların devredilmeleri halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlanabileceği yada tamamen imkansız hale gelebileceği veya gecikme sebebiyle bir sakınca yahut ciddi bir zarar da doğabileceği endişesi de gözetilerek, mahkeme gerekçesinde belirtildiğinin aksine tedbire konu taşınmaz ve araçların da dava konusu olmaları karşısında tarafların menfaat dengesi ve ihtiyati tedbirin amacı birlikte düşünüldüğünde  varsa ihtiyati tedbir talebinin HMK.’nun 389 ve devamı maddeleri dikkate alınarak 391/3. maddesi gereğince kabulü yönünde geçici hukuki koruma niteliğindeki ihtiyati tedbir kararınını verilmesi gerekir.

HMK.’nun 391/3. maddesi gereği ihtiyati tedbir isteğinin reddine veya kabulüne ilişkin kararlara karşı kanun yoluna gidilebileceği ve bu isteğin Yargıtay tarafından inceleneceği hususunda duraksamamak gerekir. (12)

Av.Muhammet Özer(13)

 

————————————————————————————————————————————————————————————————————————————-

(1) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas :2010/953  Karar : 2010/2148

(2) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas :2010/5567 Karar: 2011/2071

(3) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas :2010/5567 Karar: 2011/2071

(4)Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas :2010/4983 Karar :2011/2095

(5) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas: 2010/1855 Karar :2010/3896

(6)Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, Esas: 2010/802 Karar: 2010/3138

(7) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2013/8-375 Karar: 2013/520

(8) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas :2010/1855 Karar: 3896

(9)Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas :2011/1293 Karar:1521

(10)Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Esas : 2011/21901 karar: 2012/8257, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas: 2013/17758 Karar: 2014/2032

(11) Mustafa Şimşek,Emekli hakim

(12) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas. 2012/1742 Karar: 2012/1778

(13) Av.Muhammet Özer,İstanbul barosu Avukatı

29 Ağustos

Ölüm halinde mal rejiminin tasfiyesi – miras payı

 

T.C. YARGITAY

8.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/1293
Karar: 2011/1521
Karar Tarihi: 11.03.2011

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI – ÖNCELİKLE TEREKEYE AİT BORCUN SAĞ EŞE ÖDENMESİ – KALAN MİKTAR ÜZERİNDEN SAĞ EŞİN MİRAS PAYININ BELİRLENEREK HEM MAL REJİMİNİN TASFİYESİNDEN HEM DE MİRAS PAYINDAN KAYNAKLANAN ALACAK MİKTARLARININ BELİRLENEREK KARAR VERİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Olayda sağ eşinin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı terekeye ait ödenmesi gereken borçtur. Buna göre; öncelikle terekeye ait bu borcun sağ eşe ödenmesi, daha sonra kalan miktar üzerinden yine sağ eşin TMK.’nın 499. maddesine göre oluşan miras payının belirlenerek hem mal rejiminin tasfiyesinden, hem de miras payından kaynaklanan alacak miktarlarının toplamı belirlenerek davacının isteği hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davacının miras hakkı göz ardı edilerek, sadece davacı sağ eşin katılma alacağının göz önünde bulundurulup yazılı miktara hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

(1086 S. K. m. 76) (4721 S. K. m. 202, 225, 231, 236, 499) (2004 S. K. m. 67)

Dava ve Karar: M. ile A. aralarındaki itirazın iptali davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Hatay Aile Mahkemesi’nden verilen 06.04.2010 gün ve 1037/410 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili ve davacı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı M. vekili, A.’ın vekil edeninin eşi iken ölümü ile davacı ile davalıyı mirasçı bıraktığını, evlilik birliği içinde edinilerek K… bank A… şubesinde muhafaza edilen para üzerinde davacının 30.838,67 TL katılma alacağının ve miras hakkının bulunduğunu, ölümünden sonra söz konusu banka hesabından 12.365 TL’nin çekildiğini, daha 18.473,67 TL alacağının kaldığını, bu alacağı için icra takibinin başlatıldığını, ancak davalının itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline ve %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı A. vekili, dava konusu paranın miras bırakan babası A.’ın kendi miras bırakanlarından kalan para olup kişisel malı olduğunu, davacının itiraz ileri sürmeden kendi miras payına karşılık gelen miktarı bankadan çektiğini, kalan para üzerinde davasının mal rejiminden ve miras hukukundan kaynaklanan alacak hakkının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, A.’ın ölüm tarihi itibariyle bankada bulunan paranın 47.005,93 TL olduğu, bunun 199,65 TL’sinin 01.01.2002 tarihi öncesi yatırılmış olması nedeniyle kişisel malı olduğu, kalan 46.806,28 TL’nin aksi kanıtlanamadığı için edinilmiş mal olarak kabulünün gerektiği, bu malın yarısı olan 23.403,14 TL’nin sağ eş davacının katılma alacağı olduğu, bunun 12.365 TL’sinin önceden davacı tarafından banka hesabından çekildiğinden davanın kısmen kabulüyle kalan katılma alacağı olan 11.038,14 TL’ye ilişkin icra takibinin devamına, icra takip tarihinden itibaren kanuni faiz uygulatılmasına, fazlaya ve icra inkar tazminatına ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, her iki taraf vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

HUMK.’nın 76. maddesi hükmüne göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim tarafların yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları sözcükler ve nitelendirme ile bağlı değildir. Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığın ona göre çözüme kavuşturulması gerekir. Bu açıklamalara göre, davacı mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak ile miras hakkından kaynaklanan alacağının tahsili amacıyla başlattığı icra takibine davalının yaptığı itirazın iptaline ve icra takibinin devamına karar verilmesini istemiştir.

Taraflar 02.08.1986 tarihinde evlenmişler, A.’ın 14.08.2004 tarihinde ölümü ile mal rejimi sona ermiştir (TMK.’nın 225/1. m.). Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TMK.’nın 170. maddesi uyarınca <mal ayrılığı> bu tarihten ölüm tarihine kadar ise 4721 sayılı TMK.’nın 202. maddesi uyarınca <edinilmiş mallara katılma> rejimi geçerlidir. Dosya içeriğine, banka, tapu ve nüfus kayıtlarına, bilirkişi raporuna, Hatay Aile Mahkemesi’nin 2008/384 E. 2008/643 K. sayılı dava dosyasına ve tanık anlatımlarına göre; mal rejiminin sona erdiği A.’ın ölüm tarihinde banka hesabında bulunan 47.005,93 TL’nin 46.806,28 TL’sinin eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde ölen eş adına bankaya yatırılan edinilmiş mal olduğu, söz konusu paranın kişisel mal olduğu ileri sürülmüşse de davalı tarafça kanıtlanamadığı (TMK.’nın 222/3. m.), bu miktar üzerinde sağ eş davasının 1/2 oranda katılma alacağının bulunduğu (TMK.’nın 231, 236/1. m.) sabittir. Sağ eşinin, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı terekeye ait borç olup, bu borç çıktıktan sonra ölen eş A. üzerinde kalan diğer yarı pay mirasçılar arasında miras hukuku hükümlerine göre paylaştırılır. Sağ eş davacının ölen eş A. üzerinde kalan diğer yarı pay üzerinde de miras hakkı bulunmaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda; davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin ise aşağıda belirtilenlerin dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Davacı M. vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; az yukarıda açıklandığı gibi, sağ eşinin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı terekeye ait ödenmesi gereken borçtur. Buna göre; öncelikle terekeye ait bu borcun sağ eşe ödenmesi, daha sonra kalan miktar üzerinden yine sağ eşin TMK.’nın 499. maddesine göre oluşan miras payının belirlenerek hem mal rejiminin tasfiyesinden, hem de miras payından kaynaklanan alacak miktarlarının toplamı belirlenerek davacının isteği hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davacının miras hakkı göz ardı edilerek, sadece davacı sağ eşin katılma alacağının göz önünde bulundurulup yazılı miktara hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

Yukarıda açıklanan gerekçeler nedeniyle davacı M. vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün açıklanan bölümünün HUMK.’nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 17.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı