Sigortalının alkollu araç kullanması sebebiyle rücu davası

T.C

Yargıtay

Hukuk Genel kurulu

11.05.2011 T. E:2011/17-182, K:2011/294

Taraflar arasındaki “rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.04.2009 gün ve 2007/593 E., 2009/189 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 14.12.2009 gün ve 2009/5576 E., 2009/8369 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının maliki olduğu, müvekkiline trafik sigortalı aracın 14.6.2006 tarihinde karıştığı trafik kazası nedeniyle, kazada hasar gören üçüncü şahsa tazminat ödemesi yapıldığını, sigortalı aracın alkollü kullanılması nedeni ile rücu hakları bulunduğunu ileri sürerek, 6.989,43 TL’nin ödeme tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, kaza anında karşı tarafın alkollü olduğunu hatalı ödemenin kendilerinden talep edilemeyeceğini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 5.750.TL’nın 24.5.2007 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davalı vekilinin temyiz incelemesine gelince;

Dava, trafik sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkin olup, davacı Euroko Sigorta A.Ş. davalının trafik Sigortacısıdır.

Uyuşmazlık, trafik kazasının salt alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği, dolayısıyla hasarın trafik sigorta poliçesi teminatı kapsamında kalıp kalmadığı noktalarında toplanmaktadır.

2918 sayılı KTK’nun 48.maddesinde, alkollü içki alması nedeniyle sürekli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.

Karayolları Trafik Yönetmeliği 97. maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan ‘b-2′ bendinde, alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.

Bununla birlikte ZMSS. Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında alkollü içki almış kişilerin araç sürmeleri yasaklanmış olup aynı maddenin yönetmelik düzenlemesine olanak tanıyan ikinci fıkrasında yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmamıştır. Bu durumda Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 97/b-1 maddesinde yük ve yolcu taşımacılığı yapan sürücülerin alkollü içki kullanmış olarak bu araçları süremeyeceklerinin bildirilmesi ve yasada yer alan hükmü dikkate almadan yasak getirilmesi, yasal dayanağı olmadığından geçersiz bulmaktadır.

O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için sürücünün sadece alkollü olması yetmeyip kazanın münhasıran alkolün etkisinde oluşması gerekmektedir. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında sürücünün aldığı alkol oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması gerektiği benimsenmektedir.(YHGK.23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840;YHGK.7.4.2004 gün ve 2004/11-257- 212,YHGK.2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün ve 2005/11-624-713)

Kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsüne kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığından asli, kazaya karışan dava dışı araç sürücüsüne kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığından tali kusur verilmiştir.

Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, davalı araç sürücüsünün kırmızı fasılalı ışıkta kavşağa girmesi nedeniyle kazanın meydana gelmesinde %75 oranında, kazaya karışan dava dışı 07 GC 493 plakalı araç sürücüsünün sarı fasılalı ışıkta kavşağa girmesi nedeniyle %25 oranında kusurlu olduğu belirtildikten sonra kazanın sigortalı araç sürücüsünün münhasıran alkollü olmasından meydana geldiği ifade edilmiştir.

Kaza sırasında davalı taraf sürücüsünün 193 promil alkollü olduğu saptanmış ise de, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, sürücünün alkollü olması yanlız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Kazanın salt alkolün etkisiyle oluşması ve kazanın meydana gelmesinde başka etmenlerin bulunmaması gerekir.

Dosya kapsamından ve bilirkişi raporlarından, davalı sürücüsünün tek başına kazaya sebebiyet vermediği, dava dışı sürücünün de ikinci derece (%25) kusurlu davranışı ile olaya katılımının bulunduğu dolayısıyla kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece, rizikonun teminat kapsamında kaldığı kabul edilerek davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

3-Kabule göre de; dava konusu araçta meydana gelen gerçek zararın belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, aracın hasar dosyası fotoğrafları ve diğer belgeler getirtildikten sonra aracın tamirinin ekonomik olup olmadığı, ekonomik ise, gerçek zararın tesbit edilmesi, ekonomik değilse kaza tarihdeki ikinci el satış değeri ile hurda değeri belirlenmesi için hasar uzmanı bilirkişi makine mühendisinden ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması da isabetli değildir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, zorunlu mali sorumluluk (ZMSS-trafik) sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.

Davacı sigorta şirketi vekili, ZMSS (trafik) sigortası poliçesi ile sigortaladıkları davalıya ait aracın karıştığı maddi hasarlı trafik kazası sonucu üçüncü kişiye ait araçta meydana gelen zarar nedeniyle anılan aracın sigorta şirketine hasar bedelinin ödendiğini, trafik kazasının oluşumunda sigortaladıkları araç sürücüsünün asli kusurlu ve alkolün etkisi altında olduğunu, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını gerektiren bu hal nedeniyle ödemede bulunan sigortacının tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu imkanı bulunduğunu belirterek, üçüncü kişinin sigorta şirketine ödenen bedelin faizi ile birlikte davalı sigorta ettirenden ZMSS Genel Şartlarının B.4.d bendi uyarınca rücuan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, sigorta şirketi tarafından sürücülerin alkol raporları alınmadan ödeme yapılmasının davacı sigorta şirketinin hatası olduğunu, davacının hataen yaptığı ödemeyi rücuan talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece, ZMSS Genel Şartlarının 4. maddesi uyarınca sigortacının rücu hakkının doğumu için alkolün aracı güvenli sürme yeteneğini kaybettirmesi gerektiği, ceza yargılamasında davacı şirket sigortalısı araç sürücüsünün olayın meydana gelmesinde %75 oranında asli kusurlu olduğu ve kazanın münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleştiğinin belirlendiği gerekçesiyle sigortalayanın rücu tazminatından sorumlu olduğu belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulması üzerine yerel mahkemece, trafik sigortacısının Genel Şartların 4. maddesinde düzenlenen rücu hakkının doğumu, diğer bir ifade ile rizikonun teminat dışı kalması için kazanın değil, trafik sigortası poliçesi ile sigortalanan aracı kullanan sürücünün kusurunun münhasıran alkolün etkisi ile doğması gerektiği de vurgulanarak, direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; sigortacının rücu hakkının doğumu için, sigortalı araç sürücüsünün kusurunun münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmesinin gerekip gerekmediği,noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

Bilindiği üzere, haksız eylem sonucu zarar gören kişilerin korunmalarını sağlamak için mevzuatımızda çeşitli alanlarda yaptırılması zorunlu sigorta türlerine yer verilmiştir.

Özel sigorta hukuku alanında sigorta sözleşmesi yapma zorunluluğunun amacı, bazı meslek ve faaliyetler sonucu ortaya çıkabilecek mal veya can zararlarının ödenmesini sağlayarak, toplumda bu çeşit risklere maruz kalan kişileri korumaktır (Karayalçın, Yaşar, Özel Sigorta Hukuku Açısından Ölüm Ve Cismani Zarar Riskleri, 1993, s:127).

Bu amaçla mevzuatımızda kabul edilen zorunlu sigorta türleri: Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası, Zorunlu Karayolu Yolcu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası, Tüpgaz Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ve Tehlikeli Maddeler Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’dır.

Bu kapsamda motorlu taşıt işletenin sorumluluğu bir tehlike sorumluluğu olup, 2918 sayılı Kanunun 85. maddesinde düzenlenmiştir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesinin 17.10.1996 tarih ve 4199 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğinde işletenin sorumluluğu ağırlaştırılırken, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ile Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası yaptırma zorunluluğu da getirilmiştir.

ZMSS ile ilgili hükümler 2918 sayılı Kanunun 91 ila 111. maddelerinde ve aynı Kanunun 93. maddesi hükmü uyarınca çıkarılan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

2918 sayılı Kanunun 91. maddesine göre: “İşletenlerin, bu Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”

Yasanın 85/1. maddesine göre de, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüs unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüs sahibi doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”

Buna göre, motorlu bir aracın karayollarında işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde o aracı işletenin zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan sorumluluk sigortası türüne Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) adı verilmektedir (Ulaş, Işıl, Uygulamalı Sigorta Hukuku Mal Ve Sorumluluk Sigortaları, Ekim-2002 3. Baskı, s:624).

Bu sigortanın amacı, trafik kazaları nedeniyle üçüncü kişilerin uğrayacakları zararların kolayca temin edilmesi ile zarardan sorumlu olan işletenin kaza riskine karşı ekonomik bakımdan korunmasıdır (Gökcan, H. Tahsin-Kaymaz, Seydi, KTK’na Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat-Sigorta Rücu Davaları Ve Trafik Suç Ve Kabahatleri, 2009 6. Baskı, s:391).

Trafik sigortası olarak da adlandırılan, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, 2918 sayılı Kanunun 91. maddesinde belirtildiği üzere işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir zarar sigortası türüdür; yasanın 91/1. ve 85/1. maddeleri uyarınca, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını yapan sigortacı işletenin sorumluluğunu üstlenmektedir.

Yasanın 85/Son maddesine göre, işleten, araç sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğundan, sigortacının sorumluluğunun zararın niteliği yönünden de işleten gibi değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dava konusunu oluşturan trafik sigortasında sigortacının rücu hakkı KTK’nun 95/2. maddesinde genel olarak düzenlemeye tabi tutulmuş bulunmaktadır.

Bu düzenlemeye göre, anılan maddenin ilk fıkrasında belirtilen ve sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin haller, sigortacı tarafından üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden, sigortacı zarar görene ödeme yaptıktan sonra, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını ve indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edebilecektir.

Anılan düzenleme; sözleşme ve yasa gereği sigorta ettirene karşı def’i hakkı bulunan sigortacının, bu hakka dayanarak kendi âkidine dönmesini sağlamaktadır.

2918 sayılı Kanunda hangi hallerin sigortacının tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya tazminat miktarının azaltılması sonucunu doğuran durumlar olduğu sayılmış değildir. Bu husus sözleşme hükümlerine bırakılmış bulunmaktadır.

Nitekim, ZMSS Poliçesi Genel Şartlarının B.4 maddesinde bu husus “Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması Ve Sigortacının İşletene Rücu Hakkı” başlığı altında ayrı bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.

Buna göre;

a)Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise,

b)İşleten, yetkili makamlardan izin almaksızın düzenlenen bir yarış için Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yapılması gereken özel bir sigortanın yapılmamış olduğunu biliyorsa veya gerekli özeni göstermesi halinde bilebilecek durumda ise,

c)Tazminatı gerektiren olay, aracın Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan kimseler tarafından sevkedilmesi sonucunda meydana gelmiş ise,

d)Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay, yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa,

e)Tazminatı gerektiren olay, yolcu taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması veya yetkili makamlarca tesbit edilmiş olan istiab haddinden fazla yolcu veya yük taşınması veya patlayıcı, parlayıcı ve tehlikeli maddeleri taşıma ruhsatı bulunmayan araçlarda, bu maddelerin parlama, tutuşma ve infilakı yüzünden meydana gelmiş ise,

f)Sigorta ettirenin, rizikonun gerçekleşmesi halinde, B.1 maddesinde belirtilen (beş gün içinde ihbar, koruma ve kurtarma önlemleri alma, bilgi ve belgeleri gecikmeksizin verme, açılan davayı duyurma, başka sigorta sözleşmeleri varsa bunları bildirme) yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı zarar ve ziyan miktarında bir artış olursa,

g)Tazminatı gerektiren olayın aracın çalınması veya gaspedilmesi sonucunda olması halinde, çalınma veya gaspedilme olayında işletenin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurlu olduğu tespit edilirse,

sigortacı, sigortacısına (işletene) karşı dönme (rücu) hakkını kullanabilecektir.

Genel şartlardaki bu düzenleme tarzı, maddenin yazımından da açıkça anlaşıldığı üzere, sınırlayıcı değil, sayıcı nitelikte bir açıklama hükmü olarak getirilmiştir.

Eldeki rücu davası da, sigorta ettirenin sözleşmeye aykırı davranışının varlığı iddiasına dayalı olarak açılmış, akdi ilişkiye dayanılmıştır.

Bu nedenledir ki, taraflar arasındaki akdi ilişki irdelenmelidir:

Somut olayda davacı Eureko Sigorta A.Ş. tarafından Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta poliçesiyle davalı Semra Özdemir’e ait 32 HV 411 plakalı aracın Karayolları Trafik Kanununun 91. maddesine tevfikan 11.05.2006-11.05.2007 tarihleri arası 365 gün süreyle sigorta kapsamına alındığı, akdi ilişkinin böylece kurulmuş olduğu poliçe kapsamından anlaşılmaktadır.

Eldeki davada, sigortalayanın sürücüsünün alkollü iken araç sürmesine dayanılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümünde mevzuatımızda yer alan ve alkollü olarak araç kullanımına ilişkin düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır:

Bilindiği üzere 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) ‘nun 48. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, konu ile ilgili olan “b-2″ bendinde “Alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı” kenar başlığı altında; Alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promilin üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.

Konuya ilişkin Karayolları Motorlu Taşıtlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Genel Şartlarının B.4.d maddesinde ise tazminatı gerektiren olayın, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa ödemede bulunan sigortacının sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılması veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebileceği açıklanmıştır.

Gerek KTK’nun 48. maddesinde gerekse taraflar arasındaki akdi ilişkinin koşullarını belirleyen Genel Şartlarda, alkollü araç kullanma halinde alınan alkolün güvenli araç sürme yeteneğini engellemesi halinde, sigortacıya kendi âkidine rücu hakkı tanınmıştır.

ZMSS poliçesi genel şartlarına göre riziko, işleten veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş olmalarından ileri gelmiş ise, olaydan zarar görenlerin zararları limit çerçevesinde sigortacı tarafından karşılandıktan sonra kendi âkidi olan sigorta ettirene rücu edebilme hakkı tanınmış bulunmaktadır.

Maddenin açık düzenlemesi karşısında alkollü araç kullanma iddiasına dayalı rücu davası sigortacı tarafından kendi âkidi aleyhine açılmalıdır. Aksi halde davanın pasif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile reddi gerekir. Poliçe Genel Şartlarının B.4 maddesinde “ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir” hükmü mevcuttur. Şu halde sigortacı davayı ancak kendisiyle sözleşme yapan kişiye karşı açabilecektir.

Diğer bir anlatımla araç maliki olmakla birlikte sigorta ettiren olmayan kişi sözleşmenin tarafı olmadığından, âkdin tarafı olmayan araç malikine karşı Genel Şartların 4. maddesine dayanılarak rücuan tazminat davası açılabilmesi mümkün değildir.

Yukarıdaki açıklanan düzenlemelerden anlaşıldığı üzere; taraflar arasındaki Poliçenin Genel Şartlarına göre sigortacının rücu hakkının doğumu için kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisiyle meydana gelmiş olması gerekmektedir; tek başına sürücünün alkollü olması sigortacıya rücu hakkı vermez. Aracı sürenin, alkolün tesiri altında olup, güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olması halinde, meydana gelen kazanın sürücünün alkollü oluşunun bir sonucu olması gerekir.

Başka bir anlatımla sürücü alkollü olsa da olmasa da kaza meydana gelecektiyse bu durum sigortacının sigortalıya rücu edebilmesi için yeterli bir neden değildir.

Bu kapsamda alkollü araç kullanma sebebiyle oluşan bir rizikoda sigorta tazminatı ödeyen sigortacı kendi sigortalısına rücu ederken TTK 1281. madde uyarınca böyle bir durumun varlığını ispat ile yükümlüdür.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkol oranının her zaman doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağının kabulü gerekeceği ilkesi benimsenmektedir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında:

Dosya kapsamına göre, davacıya trafik sigortası poliçesi ile sigortalı 32 HV 411 plaka sayılı Hidayet Özdemir yönetimindeki aracın 07 GC 493 plaka sayılı araca ana yoldan geçişini beklemeden kavşakta karşıdan karşıya geçerken yola çıkması nedeniyle çarptığı anlaşılmaktadır.

Alınan uzman bilirkişi raporunda, trafik sigortalı araç sürücüsü Hidayet Özdemir’in kavşaklarda geçiş önceliğine uymama kusurlu davranışında bulunarak kazanın meydana gelmesinde %75 oranında kusurlu olduğu ve 1.93 promil alkollü olup münhasıran alkolün etkisi altında bu kazayı yaptığı, 07 GC 493 plakalı araç sürücüsünün ise kavşağa girerken hızını azaltmaması ve gerekli dikkati göstermemesi nedeniyle %25 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.

Kaza sırasında davacının 1.93 oranında alkollü olduğu bilirkişi raporu ile saptanmış ise de yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda sürücünün alkollü olması ve alkolün etkisi altında bu kazayı yapması yalnız başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Trafik sigortacısının ZMSS Poliçesi Genel Şartları B.4 maddesi uyarınca sigorta ettirene rücu hakkının doğumu için trafik sigortası poliçesi kapsamında ödemesi yapılan hasarın meydana geldiği kazanın salt alkolün etkisi altında oluşması ve bu durumun uzman bilirkişilerden oluşan heyet tarafından verilen rapor ile saptanması gerekmektedir.

Yerel Mahkemece nörolog, hukukçu ve trafik uzmanından oluşan bilirkişi kurulundan alınan raporda davacının salt alkolün etkisi altında kalması dolayısıyla kazanın ortaya çıktığı belirtilmiş ise de bu tespit olayın yukarıda özetlenen oluşumu ve dosya kapsamı ile bağdaşmamaktadır. Alkollü olmayan bir sürücü de kavşakta geçiş önceliğine uymama nedeniyle kazaya sebep olabilir. Kaldı ki, davacının sigortalısı olayda %75 oranında kusurlu olup, 07 GC 493 plaka sayılı araç sürücüsünün de olayın meydana gelmesinde %25 oranında kusuru bulunmaktadır.

Açıkça görüleceği üzere ve yukarıda değinildiği gibi kaza, tek başına davacı şirket sigortalısı araç sürücüsünün alkollü olmasının etkisiyle meydana gelmemiştir. Olayda bu etmen yanında sigortalı araç sürücüsünün kavşakta geçiş önceliğine uymaması ve diğer araç sürücüsünün kavşağa aracın hızını azaltmadan girmesi şeklindeki davranışlar da rol oynamıştır.

Hal böyle olunca, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar vermek gerekirken; olayın oluş şekline, dosya içeriğine ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına aykırı bulunan bilirkişi raporundaki görüşlere itibar edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Diğer taraftan, bozma ilamının (3) bendinde “kabule göre” ibaresiyle başlayan ve tavsiye niteliğinde bulunan bölümünün, açıklanan bozma nedeni karşısında usulen bir hükmü bulunmadığından bozma metninden çıkarılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Dairenin bozma kararının (2). bendinde gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA…