29 Ağustos

İşçinin ücretini ödeme zamanı, zamanında yapılmayan ödemelere ilişkin sonuçlar

İşçinin ücretini ödeme zamanı, zamanında yapılmayan ödemelere ilişkin sonuçlar

İşçinin ücretinin bir ay çalıştıktan sonra ödeneceği yasada öngörülmüştür. Ücretin kanun ve sözleşme hükümlerine göre ödenmemesi halinde işçi iş görmekten kaçınabileceği gibi, hizmet aktini sırf bu sebeple feshedebilir ve kıdem tazminatına hak kazanır.Keza bordrolarda ücretinin düşük gösterilmesi halinde, işçi gerçek ücretinin daha yüksek olduğunu iddia ve ispat (tanıkla dahi ispatlayabilir) ile, haricen ödenen ücreti alamadığı iddiası ile iş aktini feshedip tazminatlara hak kazanabilir.Hatta bu durumda eksik ödendiği iddia edilen ayların ücretinin dahi yeniden ödenme riski vardır.

29 Ağustos

Fazla çalışma ücreti, fazla çalışmaların, hafta tatili, bayram ve genel tatil çalışmalarının bordrolarda gösterilmemesi sonucu oluşan riskler

Fazla çalışma ücreti, fazla çalışmaların, hafta tatili, bayram ve genel tatil çalışmalarının bordrolarda gösterilmemesi sonucu oluşan riskler

Fazla çalışma ücreti saat ücretinin % 50 fazlası ile ödenir. Ancak İşçinin çalışma süresi sözleşme ile 45 saatin altında belirlenmiş ise 45 saate kadar çalışma % 25, bunu aşan çalışma yine % 50 zamlı olarak ödenir.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma, hafta tatili ücreti ve bayram,genel tatil ücreti ödendiği anlaşılıyorsa işçi tarafından daha fazla çalışıldığı ileri sürülemez.Fazla çalışmalar yönünden işçinin imzasını taşıyan bordro işveren lehine kesin delildir.Ancak bordronun imzasız olması veya ilgili hanelerin hiç gösterilmemesi, boş olması imzanın sahte olması gibi durumlarda artık işçi tanık dahil,her türlü delil ile bunu ispatlayabilir.İşçi tarafından gösterilen tanık beyanlarına mahkemelerce neredeyse tamamen itibar edildiğini hatırlatmakta fayda var.(örneğin: Yar.9. HD. 2008/32189 E.-2010/15578 K. 01.06.2010 ,İst.Barosu Derg.2010/5 sh.3315)

Yargıtay kararlarına göre; hizmet sözleşmesinde işçiye ödenen aylık maktu ücrete fazla çalışmanın da dahi olduğu öngörülmüş ise işçi ancak yılda 90 gün ve 270 saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti isteyebilir. Ancak bordroda ücretin asgari ücret olarak gösterilmesi halinde bu durum geçerli olmayacağı kanaatindeyiz.

Keza işyerinde üst düzey yönetici olarak çalışan işçiye görev ve sorumluluğunun gerektirdiği ücret ödeniyorsa ayrıca fazla mesai ücretine hak kazanılması  mümkün değildir.Ancak üst düzey işçinin bulunduğu yerde talimat veren bir üstü/amiri veya şirket ortağı bulunuyorsa o zaman fazla çalışma ücreti talep etme hakkı doğar.

(Örneğin: Yar.9.HD. 2008/939 E.- 2008/5619 K. 21.03.2008 , İst.Bar.Derg. 2008/3)

29 Ağustos

Yıllık izinlerinin kullanıldığı iddiası-ispat yükü

Yıllık izinlerinin kullanıldığı iddiası-ispat yükü 

İşveren işçinin yıllık izinlerini kullandığına ilişkin iddiasında ispat yükü işverende olup, bu da ancak işçinin imzasını taşıyan izin defteri ile ispatlanabilir. Yıllık izin tek seferde kullanılmalıdır. Parça parça kullanılan izinler yıllık izin yerine geçmeyecektir.İlerde kabul edilme durumunda mazeret izni olarak kabulü gerekebilir.İzin ücretinde zamanaşımı 5 yıl olup, bu süre iş akdinin bittiği tarihte başlar. İşçinin kullandığı izinleri, izin defteri ile ispatlayamayan işverenler uzun süreli iş akitlerinde ,işçinin kötüniyeti halinde, ciddi bir izin ücreti ile karşılaşmaktadır.Örneğin 20 yıllık bir iş sözleşmesinde işçinin 20 yıldır izin kullanmadığını iddiası karşısında işverenin tek şansı izin defteridir. Aksi halde 20 yıllık izin kullanılmamış gibi sonuçlar doğmaktadır.

29 Ağustos

İmzalı bordronun da artık gerçek ücreti yansıttığını ispata yetmediği

İşçinin İmzaladığı bordronun gerçek ücreti yansıttığı kabul edilebilir mi ?

Yargıtay son kararlarında daha önce itibar ettiği “imzalı bordrolara” da artık itibar etmediğini  “işçinin kıdem,meslek ünvanı,fiilen yaptığı iş,işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında, imzalı bordroların gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre,işyerinde çalıştığı tarihler,meslek ünvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerle,ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından araştırılması” gerektiğini ifade etmektedir.

Mevcut durum karşısında artık bordrolarda işçin imzasının olması, işçinin bordroda yazılı ücreti aldığı yönündeki ispat gücünü kaybetmiştir. Örneğini Yargıtay.9.H.D. 2008/3843-2009/15639 , 04.06.2009, sayılı kararında ;

Ücret araştırması, işçinin kıdem,meslek ünvanı,fiilen yaptığı iş,işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordroların gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre,işyerinde çalıştığı tarihler,meslek ünvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerle,ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından araştırılmalıdır. (Yarg.9.H.D. 2008/3843-2009/15639 , 04.06.2009, İst.Barosu der.sayı: 2010/5)

29 Ağustos

Kentsel dönüşüm kapsamındaki taşınmazlar üzerindeki , ipotek, haciz, intifa ve diğer ayni hakların durumu

6306 sayılı Afet riski altındaki alanlarının dönüştürülmesi hakkındaki kanunun 6.maddesine göre; “Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. Bu taşınmazların sicilinde bulunan taşınmazın niteliği, ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam eder.”  Hükmünü içermektedir.

Yasa hükmü çok açık görünmesine rağmen uygulamada bir kısım aksaklıkların yaşandığı görülmektedir.Zira yasa koyucunun kanunun hazırlanması aşamasındaki iyininiyetli yorumu, ilerleyen aşamalarda uygulamada bir kısım art niyetli yaklaşımlar ile delinmeye, kanunun arkasından dolanarak farkı kazanımlar elde edilmeye çalıyılmaktadır.

Yasanın 6.maddesine göre ipotek, intifa, haciz vb. ayni ve şahsi hakların yeni yapılacak taşınmaza da aynen nakledileceği kural olarak benimsenmiştir. Bu durumda yeni yapılacak olan taşınmazda ipotek alacaklısı, intifa hakkı sahibinin hakkının korunduğu görülmektedir. Fakat uygulamada yukarıda bahsedilen hususlar sebebiyle bir kısım sorunlar ortaya çıkmaktadır.Bu sıkıntılar nedeniyle tapu müdürlüklerinin bu konuda farklı bir uygulama yoluna gittikleri görülmektedir.

Buradaki en temel sıkıntı ipotek alacaklısı veya intifa hakkı sahibinin taşınmazda yapılacak olan yeni binada oluşacak olan yeni arsa payları ve müteahhit payı nedeniyle uğrayabileceği  zararın nasıl önleneceğidir. Örneğin üzerinde haciz, ipotek, intifa hakkı vs.sınırlayıcı hak bulunan bir taşınmazda malik , alacaklıları zarara uğratmak için müteahhitle yapacağı sözleşmede, daha yüksek bir oranda hisse veya bedel alması gerekirken, bunu düşük gösterip “açıktan” bir bedel alarak daha düşük bir  oran ile anlaşmış görünebilir.

Yasa koyucu bu tür artniyetli yaklaşım ve düşünceleri öngörmediği için 6306 sayılı kanunun 6. Maddesinin uygulanmasında sorunlara yaşanmaktadır. Şu ana kadar  tapu müdürlükleri,  Çevre ve Şehircilik Bakanlığından gelen resen işlem yapılması, taleplerini dikkate almakta ve bu işlemleri yapmaktadır. Ancak son dönemlerde konuya ilişkin ciddi şikayetler gelmesi sebebiyle kat irtifakı kurulurken, arsa payı değişikliğine gidilmesi noktasında ipotek alacaklısı, intifa hakkı sahibi ve diğer ayni hak sahiplerinden muvafakat aranması zorunluluğu gündeme gelmiştir. Bu kapsamda müteahhit yeni arsa payı kurulumu yapıp, kat irtifakını kurarken ayni hak sahibinden onay almak durumuna gelmiştir.

Ancak bu onay alma zorunluluğunun yasanın ruhuna uygun olmadığı açıktır.Borçlunun göstereceği kötüniyetli yaklaşımların benzerinin alacaklıları tarafından da gösterilmesini pekala mümkündür.

Kanaatimizce burada, ayni hak alacaklısından muvafakat almaya çalışmak konuyu açmaza sokmaktan başka işe yaramaz.Hele taşınmaz üzerinde çok sayıda haciz ve ayni hak var ise konu iyice içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.Burada olması gereken ayni hak sahiplerinin muvafakatini almak değildir. Sadece kat irtifakının kuruluş aşamasında onları bilgilendirmek yeterli sayılmalıdır.Hak kaybına uğradığını düşünen aynı hak sahibinin İİK ve diğer yasalarla zaten iptal davaları açma hakkının varlığı kabul edilmelidir.

Öte yandan bir kısım eski yapılarda ,uzun yıllar önce konulan ve bir şekilde kaldırılmayan 5-10 TL. gibi komik sayılabilecek ipotekler bulunmaktadır.Bu ipoteklerin, alacaklısı bulunamadığı, ulaşılamadığı ya da ipotek alacaklısı şirket tasfiye olduğu için kaldırılmasında zorluklar yaşanmaktadır. Bu işlemin mahkemelerden kaldırılması için davalar açılması çok uzun bir zamana yayılması anlamına gelecektir. Oysa çok eski tarihli , bugün için komik sayılacak bedeller içeren bu ipoteklerin, icra daireleri ve icra mahkemeleri yoluyla hızlı bir şekilde kaldırılması söz konusudur. En azından bu yöntemler ile süreç kısaltılabilmektir.